YıLdız Foruma HoşgeLdiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
YıLdız Foruma HoşgeLdiniz

iyi vakit geçirmeniz diLeğiyLe
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 aynadakim

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
RapunZeL
Süper Moderotor
Süper Moderotor
RapunZeL


Kadın Mesaj Sayısı : 896
Yaş : 33
Nerden : İstanbuL
Lakap : *Tavsan Disli*
Kayıt tarihi : 02/09/08

aynadakim Empty
MesajKonu: aynadakim   aynadakim EmptyCuma Eyl. 05, 2008 1:02 am

Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir
parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim
bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler
katmışlardı.

İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş
bir çocuk gibi şuursuzdu.

Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri
ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral
gibi gülümsüyordu.

Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara
bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.

Yaşamın bir penceresi
olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir
pencere.

Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi
bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı
yarayı anlayabilmek çok zordu.

Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak,
yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle
karşılaşmak kolay değildi.

Özellikle geceleri, son ışık da terk edip
gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor,
bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek
siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.

Kimi
zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla
konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine
konuşuyordu:

"Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak
istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört
bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip
varlıklar.

Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz...
Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini
bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta
kendisini...

Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da
bu...

Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl
çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi?

Ya benim halim?...
Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da;
olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum.

Nelerinizi görmüyorum ki...
Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde.

Bazen
uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü
görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin
üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum.

Az
da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice
gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum.

Gerçek hayatta
yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını
gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi
temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?.

Ben aynalığımdan
utanıyorum. Ama siz...

Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun
ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...

İçinizden birinin
dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız'
Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de,
aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz.

Görmeyi bilseniz,
görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz
gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız
fark edilmesin diye.

Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli
olmasın diye.

Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen
yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz.

İmrenilecek halinizde yok
değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben
doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.

Fanilik bazen, ne güzel
diyorum.

Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde
de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu
süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime
konan karasinekler bile 3 gün yaşar.

Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz
bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat
bırakmamışsınız...

Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma
dönüşme hakkımız yok nedense?"

Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle
hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle
tutunuyordu.

Duvar bir gün "yeter" dedi.
Çivinin prangasını
çözdü.
Ayna yere düştü.
Kırıldı.

Şimdi ayna bir köşede özellikle
geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye
rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan;
eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan.
Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.yildizforum.yetkinforum.com
 
aynadakim
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
YıLdız Foruma HoşgeLdiniz :: Aşka Dair Herşey :: Aşk Hikayeleri-
Buraya geçin: