Çalışan kadınların çoğunlukla
belirli meslek alanlarına veya pozisyonlara sıkışmış oldukları aşikâr. Satış -
pazarlama, halkla ilişkiler, yönetici asistanlığı ve hizmet sektörü, yoğunlukla
kadınların istihdam edildiği meslek kolları. Ancak bu sektörlerde bile
kadınların yönetici olamadıkları çeşitli pozisyonlar tüm dünyada ve ülkemizde
kadınların çoğunlukla yerleştirildiği iş alanları olarak karşımıza çıkıyor.
Elbette insan verimli çalışabiliyorsa ve işi kendini tatmin ediyorsa hangi işte
çalıştığının bir önemi yok. Ancak bir insanın ufkunu cinsiyeti nedeniyle sınırlı
tutması da anlamsız. Uygar bir toplumda kadınlar bu konuda gereken desteği
evlerinde ailelerinden, okullarında öğretmenlerinden, işyerlerinde de
işverenlerinden almalı. İşverenlerin bu noktada kadın çalışanlarını daha yüksek
maaşlı pozisyonlara yönlendirmesi, onların kendilerini motive etmelerini ve
eğitime daha fazla önem vermelerini de beraberinde getiriyor.
İş
hayatında kadın nelerle karşılaşıyor?
Ortaya konan verilere rağmen
ülkemizde kadınların eğitim seviyelerinde istenilen kadar olmasa da bir artış
olduğu ve buna paralel olarak işgücüne katılan kadın sayısının da artmakta
olduğu bir gerçek. Dolayısıyla işverenlerin ve insan kaynakları uzmanlarının
kadınların işyerlerinde yaşadığı sorunlara daha fazla eğilmesi
gerekiyor.
Bu sorunların en önemlilerinden biri, bir kadının daha çok
sorumluluk gerektiren bir pozisyona gelmesiyle ortaya çıkabiliyor. Çünkü bir
kadının yeni bir pozisyonda çalışmaya başlaması evde üstlendiği görevlerden,
çocuk bakımından vazgeçmesi veya vazgeçebilmesi anlamına gelmiyor. Her ne kadar
bir bilim yasası niteliğinde olmasa da, bu olgunun kadın çalışanın performansını
etkileme olasılığı oldukça yüksek. İş Kanunu da öngörülen doğum öncesi ve
sonrasındaki ücretli ve ücretsiz izin hakları, doğum zamanları dışında da aile
görevleri devam eden kadınlar için kuşkusuz yetersiz kalıyor.
Ücret ve
yükselme
Başarılı bir kadının, daha üst bir pozisyona
yerleştirilebilmesinin, kendisiyle aynı seviyedeki bir erkekten daha yüksek
performans göstermesine bağlı olduğunu gösteren olaylarla ne yazık ki
karşılaşıyoruz. Son yıllarda kadın üst düzey yöneticilerinin sayısı ancak bu
pozisyonlar arasında bir kadının getirildiği mevki çoğunlukla, idari işler,
sosyal hizmetler gibi firma için ikinci derecede önem taşıyor.
Diğer bir
sorun ise, günümüzde kadınların çalıştıkları yerlerde aynı seviyede bulundukları
erkeklerden hala daha az maaş alabiliyor olması. Bir kurumda yöneticilik yapan
insanların maaşları belirlerken eşitlik ilkesine dayanarak hareket etmesi
gerektiğini belirtmek bile belki de gereksiz. Ücret dağıtımındaki eşitsizlik
kurumun bünyesindeki çalışanlar arasında negatif bir hava da yaratabiliyor.
Ücretlendirmede nesnel bir sistemin oturtulması her kurum açısından doğruya
giden yolun taşlarını oluşturuyor.
Değişimi
yakalamak
Kadınların toplumda birçok alanda ikinci planda kalmaları
elbette yalnız çağımızın sorunu değil; dünya üzerinde kadınlara seçme ve seçilme
hakkının verilmesinin üzerinden bir yüzyıl bile geçmedi ve hala bu hakkın
verilmediği ülkeler var. Ancak gerek küçülen ve her şeyin hızlandığı dünyanın
yükünü artık sadece erkek cinsinin kaldıramayacak oluşu, gerek kadınların da bu
tabloya karşı memnuniyetsizliklerini dile getiriyor olması, statükoyu bozacağa
benziyor. Kaldı ki yeryüzünde kadınlara bu hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri
olarak diğer birçok ülkeden bu konuda önde olmamız gerekiyor. Bundan ötürü iş
dünyasının tepesinde yer alan firma yöneticilerinin kadınlara yönelik
önyargılarını bir kenara bırakmaları, çalışanları arasında cinsiyet farkı
gözetmemeleri, ücret, atama ve işyeri yönetimine dair diğer konularda eşitlik
ilkesinden sapmamaları iyi bir başlangıca işaret edecektir.