Sultanahmet Meydanı’nda, Hipodrom’da
bulunan Dikilitaş, Mısır’ın hükümdarlarından III. Thutmosis’in
(M.Ö 1502-1448) Asya’da kazandığı zaferlerin anısına M.Ö 1450 yılında
diktirdiği taşın ta kendisidir. Bu taşın bazı ‘kardeşleri’ de halen ayaktadır.
Firavun’un Dikilitaş’ı M.Ö 1457’de Fırat’ın doğusundaki Mitandi
Devleti’ne karşı Naharin’de kazandığı zaferi anmak üzere M.Ö
1457-1448 yılları arasında, Heliopolis’teki Amon Ra tapınağının önüne
diktirdiği düşünülüyor.
Yıllarca Mısır’da kalan taş, önce bu bölgede kurulan
yarı Hellen yarı Mısır bir devletin, daha sonra da Romalıların eline geçmiş. Bu
dönemde Romalılar, şehirlerini süslemek için Mısır’da bulunan anıtları
kullanıyorlardı. I. Constantin de, yeniden kurduğu
Constantinopolis’de yer alan Hipodrom’u süslemek için çeşitli anıtları
buraya taşıttırıyordu. Oğlu II. Constantin (M.S 337-361), taşı İstanbul’a
götürülmek üzere İskenderiye’ye taşıtmak istemiş, ancak bunu başaramamış.
Daha sonra, İmparator Julianus’un (M.S 361-363) emriyle
İskenderiyeliler taş için özel bir gemi yapmışlar. Taşın İskenderiye’den ne
zaman ve kim tarafından İstanbul’a getirildiği ve nasıl taşındığı bilinmiyor.
Hipodrom’u süslemek üzere getirilen Dikilitaş, I.Theodossius
zamanında, M.S 390 yılında, Hipodrom’un ortasındaki "Spina" denen
duvarın üzerine, bugünkü bulunduğu yere yerleştirilmiş. 19,59 m.
yüksekliğindeki taşın, bugün bulunduğu Sultanahmet Meydanı’na getirilmesi
için Marmara sahilinden Hipodrom’a kadar demir bir yol yapıldığı da söylenir.
Dikilitaş’ın bugün yaklaşık altı metrelik bir parçası eksiktir. Eksik
parçanın nedeni ilinmemekle birlikte, anıtın önce şehrin başka bir yerine
dikildiği ve bir depremde düşüp kırıldıktan sonra üst parçanın da şimdiki yerine
dikildiği varsayımlar arasında... Bir başka ihtimal de Dikilitaş’ın İstanbul’a
getirilirken kırılmış olabileceği.
Dikilitaş dört yüzünde kabartmalar
bulunan altı metre yüksekliğinde mermer bir kaidenin üstünde yer alan dört tane
tunç takoza oturur. Kaidenin üzerindeki kabartmalar İmparator I. Theodossius’un
savaşları ve Hipodrum’daki yaşantısını konu alır. Dikilitaş’ın tepesinde bulunan
ve dünyayı simgeleyen tunç küre 865 yılındaki bir depremde düşmüş ve bir daha da
yerine konulmamış...
Alt kabartmalarda da anıt yerine dikilirken yapılan
işlemler anlatılır. Kaidenin bir yüzünde bulunan iki yazıttan biri Yunanca,
diğeri de Latincedir. Latince metin Dikilitaş’ın otuz, Yunanca metin ise otuz
iki günde dikildiğini belirtir.
Latince metin şöyle diyor: "Önceleri
direnmiştim; fakat yüce efendime boyun eğmem ve onun tyran’lar üzerine kazandığı
zaferin çelengini taşımam bana emredildi. Herşey Theodossius’a ile onun uzun
sürecek sülâlesine itaat ediyor. Bana da böylece galip gelindi ve Proclus’un
yönetimi altında üç defa on günde yükselmeğe mecbur edildim."
Kuzeybatı
yönündeki Yunanca yazıt ise daha kısadır:
"Uzun süredir toprak üstünde
bütün ağırlığı ile yatan dört yüzlü direği dikmek cüreti sadece İmparator
Theodossius’a kısmet oldu. Bu işi başarmak için Proklos’u yardıma çağırdı ve
böylece taş otuziki günde dikilebildi."
Dikilitaş üzerindeki
hiyogliflerde ise Thutmosis’in zaferleri anlatılır. Taşın en tepesinde, piramit
biçiminde yontulan uçta, dikdörtgen çerçeve içinde Firavun II. Thutmosis ve
tanrı Amon-Ra karşılıklı olarak elele görülür. Bunun altında, dört yüzde de
dikdörtgen çerçeve içinde yine tanrı ve Firavun vardır. Bunun altında da kutsal
Horus yer alır. Esas yazı ise Horus’un altında başlar:
"Zengin, güçlü ve
becerikli olan ve bu niteliklere de güneşin altın renklerini dünyaya saçan tanrı
Amon sayesinde sahip bulunan, 18. soydan III. Thutmosis, Tanrı Amun’a şükran
borcunu ödemek için, armağanını sunar. III. Thutmosis denizleri aşarak iki ırmak
arasındaki memleketleri zaptetti. Saltanatının 30. yılında bu anıtı dikti."
Dört yüzde de devamlı olarak Mısır tanrılarından Amon-Ra ve Horus anılır ve
Thutmosis’in yüceliğinden söz edilir.
Dikilitaş, Bizans dönemi boyunca uzun
yıllar Hipodrom’da meydana gelen çeşitli politik olaylara, araba yarışlarına,
ayaklanma ve cinayetlere seyirci olmuştur. Osmanlı döneminde de Hipodrom’da taş
çevresinde birçok olay olmuş ve toprak yükselerek kaidenin alt kısmı
gömülmüştür.
1857’de, C. T. Newton, kaidenin etrafında kazı
yaparak yeniden açmıştır. O tarihten beri Dikilitaş yuvarlak ve demir
parmaklıklarla çevrili bir çukurda durmaktadır. 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında
taşın yosunlanmış cephesi temizlenmiş ve yenilenmiştir...