Deniz Seki'den Ayşe Arman'a samimi açıklamalar
Bütün ev uçuk kaçık. Gece kulubü gibi. Ama rahat. Sevimli. Renkli. Biraz fazla insanın üzerine üzerine geliyor ama olsun.
Deniz Seki de dünyanın en doğal, en rahat, en samimi kadını. Komik,
esprili, yerinde duramıyor. Sabahlığıyla oradan oraya koşturuyor.
"Balık yiyelim, şarap içelim, sor, ne istiyorsan sor..." Fonda da son
albümü "Sahici" çalıyor, zaten bu son albümde de yaşadıklarını
anlatıyor. Hüsnü Şenlendirici ile ilişkisini hepimiz sit com gibi takip
ettik. Anlattıkları arasında beni şaşırtacak bir şey artık olmaz
zannediyordum, yanılmışım. "Nazire’yle eşofmanlarımızı giydik Hüsnü’ye
gittik!" deyince ufak bir çığlık attım. Buyurun buradan okuyun...
Sizin yaşadığınız nedir?
- Bir aşk. Aşk kazası...
Kaza beklenmedik bir şey. Sizin yaşadığınız şeyde beklenmedik olan ne:
Aşk mı? Hüsnü Şenlendirici’nin bir türlü eşi Nazire Hanım’dan
ayrılamaması mı?
- Gel baştan başlayayım: Ben Hüsnü’yü gördüm ve kaçtım. Yazdılar
çizdiler ama palavra. Evli bir adamla daha önce hiç birlikte olmadım.
Hüsnü ilktir. Başıma geleceği bildiğim için kaçtım.
Ne gelecekti başınıza...
- Adama sırılsıklam aşık olacaktım! Müzik, ikimizin de ortak noktası,
aynı şeylerden zevk almak daha da şiddetli bir tutku yaratır.
Yarattı... Ama hep kendimi tuttum. Mesaj atıyordu, telefon açıyordu,
"Tamam görüşürüz" diyor aramıyordum, soğutma taktikleri yapıyordum.
Allem edip kallem edip nereye gittiğimi öğrenip, geliyordu. Bir türlü
kendini unutturmuyordu. Güya ben kararlıydım, bir ilişkiden yeni
çıkmıştım yalnız kalmak istiyordum, bir de işin gerçeği ben anne olmak
istiyordum. Evli bir adamla işim ne?
Ama olan oldu...
- Evet. Kendime bir sapak buldum, ana yoldan kaçtım, yani öyle
zannettim, sonra tekrar ana yola çıktım ve Hüsnü’yle çarpıştık. Ve
kendimi birdenbire daha önce yaşamadığım kadar derin bir şeyin içinde
buldum. Şekli bana zor ve ters gelen bir aşk ama dibine kadar sahici.
Bir kayıkla denize açılmış harıl harıl kürek çeken, ne zaman yorulacağı
belli olmayan, nereye gittiği de belli olmayan iki aşığız biz...
Aşk yorulur... Aşıklar da yorulur... Usanır... Sizin durumunuz nedir?
- Yoruldum. Ama usanmadım. Hálá çok seviyorum adamı. Sihri de kaçmadı
bu aşkın, sormak istediğin buysa. Karşındaki insana duyduğun tutkunun
azaldığını ne zaman hissedersin biliyor musun? Mutlu insanlara
çaktırmadan imrenerek bakmaya başlamışsan... Aynanın karşısına geçip
yüzünü gözünü düzeltip, onu bekleme halinden çıkmışsan... Benim için
geçerli değil bunlar. Hálá heyecanlanıyorum Hüsnü’yü görünce.
Nesi farklı bu adamın?
- Hiç tanımadığım kıvamda gerçek! Ancak böyle izah edebiliyorum. 16
yıllık karısını da çok üzmüş ama Nazire Hanım bir türlü vazgeçemiyor.
Neden? Çünkü hakiki biri. Hiçbir şeyi oynamıyor Hüsnü. Neyse ne.
Piyasadaki adamlardan o yüzden farklı. Hakikaten sevdiği zaman
şefkatiyle, ruhuyla, gözüyle, bakışıyla anlatıyor. Anlatamadığı
duygusunu da müziğiyle hissetmeni sağlıyor. Bir de saf ve korunmuş bir
tarafı var...
Siz bu iki sene içinde ruhsal olarak nerelere savruldunuz?
- Ooooooo! Bir sürü yere. Çok ağladım, çok üzüldüm. Ama bunu ben
seçtim. Şikayet edecek halim yok. Şükür ki güçlü bir kadınmışım, zaman
zaman içime kapandım, zaman zaman kariyerimi ve şöhretimi arkama aldım.
Ama yanlış anlama, acı çektiğim kadar keyif de aldım.
Boşanma davası, yılan hikayesine dönüştü. Bir türlü gerçekleşemiyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?
- Etmez olur mu? Ediyor. Dördüncü dava da bitti. Ama elden ne gelir...
Hüsnü sayesinde Romanları tanıma fırsatım oldum. Farklı gelenekleri
görenekleri var. Onlarda kopmak, ayrılmak çok zor ya da imkansız. Onlar
kendi içlerinde başka bir düzen yaratmışlar. Hüsnü boşanma davası
açarak bile kendini aşan bir hareket yaptı. Eşiyle arasında bir
tazminat sorunu var. Şahitlerle ilgili de bir sorun var. E şahitler
gelmeyince, dava uzadıkça uzuyor. Bir sonraki 11 Kasım’da. Bakalım...
Siz onların boşanma hadisesinde tam olarak nerede duruyorsunuz?
- Tamamen dışındayım. Hüsnü, Nazire Hanım’la mutlu olacağına inandığını
söylesin, bugün onu hazırlayıp bu evden gönderirim... Anlatabiliyor
muyum? Fakat bitmiş bir şey. Evlilikler üçüncü kişiler tarafından
yıkılmıyor, ben de bu 16 yıl içinde Hüsnü’nün hayatına giren ilk kadın
değilim. Ama tabii ki mevcut duruma sinirleniyorum, üzülüyorum, üzülmez
miyim? Sonuçta ben, evli adamın yuvasını yıkan sevgili, Nazire Hanım
aldatılan kadın, Hüsnü de iki kadını idare eden adam gibi algılanıyor.
Çok çirkin bir üçgen. Uzun zamandır da böyle. Yüzsüzleşmiş ve bu duruma
alışmış değilim...
Sevgiliniz, karısından boşanmak istemiyor olabilir mi?
- Yok öyle değil. Eşi boşanmıyorsa, tazminatını yükseltiyorsa, şahidi
mahkemeye gitmiyorsa, kaçıyorsa, o ne yapsın... Karı- koca anlaşırsa
bitiyor bu iş. Ben aptal bir kadın değilim. Benim de bir sabrım var,
oturup 5.5 sene Hüsnü’nün boşanmasını bekleyecek değilim. Ama gerçekten
elinden geleni yapıyor. Ben zaten bu işin uzayacağını başından
biliyordum.
Sizce Nazire Hanım’ın ayrılmama sebebi inat mı, sevgi mi? Ne?
-"Çocuklarımın başında olsun" diyor. Bunca zaman onu aldatmış ama
Hüsnü’nün ayrılma gibi bir talebi hiç olmamış. Artık var. Kadın da şoke
oldu tabii. O da aslan gibi bir kadın, hiç kimse 16 yıl böyle bir adamı
da çekmez...
Yani siz Nazire Hanım’a da hak veriyorsunuz...
- E tabii. Empati diye bir şey var. Kendimi onun yerine koyduğumda, onu
gayet iyi anlıyorum, haklı tabii. 16 yıllık birikimin bombası bende
patladı. Çünkü ben Hüsnü’nün hem evliliğini hem beni yürütebileceği bir
kadın değilim. Ya benimle olacaktı ya karısına gidecekti. Adam da
kalmak istiyor...
Peki şu anki fiili duruma bakalım: Şenlendirici hem size geliyor hem karısına gidiyor...
- Hayır efendim. Karısına gitmiyor, çocuklarına gidiyor! Evlilikleri de sadece kağıt üzerinde devam ediyor...