Bir genç arkadaşları ile muhabbet ediyordu. Bir ara dedi ki:
-`Âh! Keşke beni de mecnûn edecek bir leylâ karşıma çıkıverse n`olur?`
Arkadaşları bu temenniye şaşırdı. Çünkü Mecnûn`un başına gelenleri önceden işitmişlerdı. Dediler ki:
-`Belânı arıyorsun galiba!`
Gençleri işiten bir ihtiyar leylâsını arayan gence fırsat vermeden:
-`İyi ya` dedi, `aşk bütünü ile belâdan ibarettir`
Sonra da bir hikâye anlatmaya başladı:
`Zamanında kara sevdaya tutulmuş bir âşık varmış. Sevgilisi sebebi ile başına öyle işler gelmiş ki; şayet bunlar bir dağın başına gelseymiş şüphesiz dağ çatlar, yokolur gidermiş. Sevgilisinin yakınlarından dayak yemediği gün, kendi akrabalarından binlerce hakarete maruz kalır, kendi hısımları rahat bıraksa, yoldan geçen çoluk çocuk bu âşıkı taşlarmış. Hergün onuruna dokunan onca laf işitirmiş, tanıdık-tanımadık herkesten. Ama âşıkın bunlara aldırdığı yokmuş. Aşk işine giren bir kimsenin zaten sevgili dışındaki herhangi bir şey ile meşgul olması da âşıklığın şerefine yakışır bir hal değilmiş. Gel zaman git zaman sevgilisinin derdi ile günden güne zayıflamış âşık. Onu düşündüğü zaman ağzına tek bir lokma dâhi koyamazmış. Ve işin daha da acı tarafı onu düşünmediği hiçbir an yokmuş. Yatağa düşen âşık anlamış, artık bu, tek güzel yanı sevgilisi olan yalan dünyadan göç edeceğini. Yakınları, son nefeslerini alıp veren âşıkı görünce dayanamamışlar:
-`Evladım! Belki sana zulmettik, eziyet ettik, Ama hepsi senin içindi. N`olurdu sanki bu sevdadan vazgeçseydin. Baksana onca bela geldi başına. Dertsiz tasasız yaşamak varken bunca sıkıntıya değer miydi?` demişler
Âşık, güç-belâ nefesini toplamış ve:
`Ben zaten biliyordum bu işin belâdan ibaret olduğunu. Ama olsun başıma gelen bunca iş sevgilim sebebi ile ya. Ben ona dair ne varsa sevdim ve hala seveceğim. Belâlar varsın ondan gelsin. Bu iş benim için ne hoştur bir bilseniz.` demiş ve vefat etmiş.`
`Yani gençler` dedi ihtiyar:
-`Aşk, beladır ve aşk yolu belâlar ile örülüdür.`